İletişim Teknolojilerinin Formula 1’deki Yeri Nedir?
Teknolojinin nimetlerinden en üst seviyede faydalanan F1’in tasarım, analiz ve simülasyon uzmanlarından oluşan ordusu, araçların ürettiği verilerle besleniyor. F1, uzun süredir sporda teknolojinin zirvesi olarak görülüyor. Elinde yağlı bir bez tutan oto tamircisi imajının yerini, hesaplamalı akışkanlar dinamiği yazılımından gerçek zamanlı yarış simülasyonuna kadar çeşitli şeyler çalıştırmak için dizüstü bilgisayarların başına üşüşmüş ekipler aldı.
Çoğu F1 hayranı telemetrinin yani araçların üstündeki sensörlerden toplanan verinin iletilmesinin, yarış stratejilerine ince ayar yapılmasına yardımcı olduğunu bilir ama iş orada kalmıyor. Yarış denetçileri ve hakemler bu veriyi kullanarak pilotların kurallara uyup uymadığını ve güvenliği kontrol ediyor. Hayranları olmadan Formula 1 olamayacağı için, televizyonumuzu açtığımızda ya da formula1.com adresine girdiğimizde tükettiğimiz veriler de var.
Rekabet Avantajı
Pilotların start ışığından damalı bayrağa kadar tek başına kaldığı o günler artık geçmişe gömüldü. Formula 1’in denetleyici kurumu FIA’nın kısa süre önce, takımların pilotlarına verebilecekleri komutlar ve öneriler konusunu sıkılaştırmasına rağmen, pilotlar yarış mühendislerinin sağladığı bilgiye muhtaçtır. Bu verinin büyük kısmı da aracın üzerindeki sensörlerden gelir. Böylece yarış mühendisleri lastiklerin yıpranmasını, fren ısısını, yakıt akışını ve arıza belirtisi olabilecek diğer faktörleri görebilir. FIA’nın güvenlik gerekçesiyle, pit ekibine yollanan bu verilere pilotların kendisiyle ilgili bilgiyi (nabız, solunum hızı, vücut sıcaklığı) eklemeyi düşündüğü de söyleniyor.
Telemetrinin ana sorumlusu olan Motor Denetim Birimi (ECU), McLaren’in ürettiği ve tüm ekiplerin kullanması zorunlu olan bir parçadır. Tipik bir yarış boyunca ECU 1,5 GB kadar veri yolluyor. İlkin bu kulağa yüksek gelebilir ancak aktarım 2 Mbit/sn gibi gayet düşük bir hızda gerçekleşiyor. Evlerimizdeki ucuz yönlendiriciler bile gerçek dünyada 50 Mbit/sn hıza çıkabiliyor. O yüzden de bu rakam pek etkileyici değil. Fakat aslında diğerleriyle kıyas götürmüyor. Sıradan bir Wi-Fi erişim noktası azami veri aktarım hızına çok kısa bir menzilde erişebilir ve dış mekânda 100 metre, geleneksel bir ofis ya da evde ise birkaç metre sonra bağlantı kopma noktasına gelebilir. Yarışın zorlu koşullarında bir otomobil ekibinin garajından kilometrelerce uzakta olabilir ve yaşanacak bir kesinti felaketten farksız sonuçlar doğurabilir. Diğer araçların yol açabileceği çakışmayı engellemek amacıyla Wi-Fi değil de tahsis edilmiş özel radyo kanalları kullanan sistem, parkurun her yanında, hatta Monte Carlo’nun ünlü deniz kenarı tünelinde bile kesintisiz erişim sağlıyor.
Pist kenarındaki ekibe araç verilerini ulaştırmak işin sadece bir kısmı. FIA düzenlemeleri her takımın azami üye sayısını 60’la sınırlıyor. O yüzden F1 deki ekibin çalışmasında çok verimli olması gerekiyor. Süper hızlı bağlantı, ekibin FIA kurallarına bağlı kalmasını, bir yandan da beyin gücünü sonuna kadar kullanabilmesini sağlıyor. Örneğin, Mercedes’in teknolojinin son noktasında bir uzaktan operasyon sistemi var. ikinci bir pit ekibi de şirketin İngiltere’deki fabrikasında yer alıyor ve pist kenarındaki pit ekibiyle iletişim kurarak, ortaklaşa çalışarak, veri değiş tokuşu ve fikir alışverişi yaparak sanki oradaymışçasına her yarışta doğrudan rol oynuyor.
Düşük gecikme (yani uç noktalar arasında iletimin minimum gecikmeyle gerçekleşmesi) burada çok önemli. Düşük gecikmeli bağlantı F1 deki yarışçıların veri stratejisinin belirleyici noktası. Artık bir sinyalin dünyayı kat etmesi 0,244 saniye sürüyor ve saniyede 128 GB veri aktarılıyor. Ekibin analiz ettiği veri hacmi her yıl büyüdüğünden, bu altyapı takımlara gerçek bir rekabet avantajı kazandırıyor. Yol kenarındaki yüksek desibelli gürültü yüzünden pilotlarla teknik ekip kulaklık sayesinde anlaşır.
Arabalardan gelen veriye sadece dünyanın başka bölgelerinde değil, yerel olarak da ihtiyaç duyuluyor. F1’de “direksiyon” terimi artık yanlış bir tanım ya da en azından aşırı basit kaçıyor. Nasıl ki sıradan bir otomobilin direksiyonunda artık bir sürü düğme varsa (direksiyon arkasındaki vites değiştirme kulaklarından öndeki hız sabitleyiciye kadar) Fl direksiyonları da düğmelerle, ayarlarla, kontrollerle ve her şeyden önemlisi bir LCD panelle donatılmış. Bu direksiyonların maliyeti 75.000 ila 200.000 TL’yi bulabiliyor.
LCD paneli sayesinde, eskiden sadece yarış mühendislerinin erişebildiği birçok veriye pilot da erişebiliyor. Pilotun Monza daki Curva Parabolicaya saatte 280 km hızla girerken bir yandan veri dolu sayfalar arasında nasıl dolaşabildiğini ancak tahmin edebiliriz. Pilotlara hangi verilerin sunulduğunu da bilmiyoruz çünkü takımlar bu konularda son derece ketum. Fakat sözünü etmeye değer birkaç örnek var. Pilotların “delta”ları, yani kalifikasyon için çok önemli olan zaman farklarını görebildiğini biliyoruz. Yani bir pilot kalifîkasyonun son turundaysa mevcut zamanını önceki turlardaki zamanıyla karşılaştırabiliyor ya da pol pozisyonu kapmak üzere olup olmadığını öğrenebiliyor. Direksiyonlar aynı zamanda pilotların bayrakları gözden kaçırmasını önlüyor. Diyelim ki bir pilot pist hakemlerinin salladığı mavi bayrağı görmemiş olsun. Pilotun sağa çekilip arkadan gelen hızlı araçların tur bindirmesine izin vermesi gerektiğini gösteren bayrak bilgisi, artık pilotun direksiyonunda da görünüyor.